Galeri Artsürem, ferah salonları, geniş, yüksek duvarları ve koleksiyonuyla Ankara'nın önemli
sanat merkezlerinden biridir. Artsürem’in önceliği, nitelikli sanat eserlerini nitelikli sanat alanlarıyla
buluşturmaktır. Ancak Artürem, sadece sanat eseri satışı odaklı çalışmaz. Artsürem, aslında bir sosyal bilimler
terimi, bir bakış açısı, bir yaklaşımdır…Zaman içinde bir ögenin yerini başka bir öge alır…İşte, Artsüremli
yaklaşım, buradan yola çıkar. Yani, öncülü ve ardılı tespit eder. Diğer bir ifadeyle, artsürem; kronolojik bir ele
alma biçimidir…Galerimize Artsürem ismini verirken, sanatın biçimbirimsel yapısından ve bu ardılların kronolojisiden
ilham aldık. Peki, biz sadece kronolojiye mi önem veriyoruz? Elbette hayır. Galerimizin en çok sevdiği kelimelerden
biri de eşsüremdir. Eşsürem, aynı zaman dilimindeki parçaların birbiriyle ilişkisini ele alır. Artsürem, bir sanat
galerisi olarak güçlü bir zihinsel altyapıyla kurulmuştur. Artsürem'in farklı alanlardan gelen genç bir icra ve
danışma ekibi vardır (Resim, Heykel, Sinema, Siyaset Bilimi, Hukuk, Dilbilim, Psikoloji, Ekonomi, Yazılım). Bütün
faaliyetler akademik bir hassaslıkla ele alınır, sanatın kendi özgünlüğü içinde değerlendirilir.
Artık isterlerse adımı söylemesinler bana ‘Onun Annesi’ diyorlar… Bu yeter sevgilim, bu yeter bana!
Arif Nihat Asya
Arif Nihat Asya’nın bu dizeleri ile söze başlamamızın bir sebebi var elbet;
Kadının kendinden vazgeçişi ve bambaşka bir kimlik ile hayatına devam edişi: Annelik…
Annelik nedir? Anne deyince aklınıza ne geliyor? Şöyle gözlerinizi kapatın ve 30 saniye kadar düşünün. Düşündüklerinizi biz size üç kelime ile özetleyelim: sevgi, fedakârlık ve merhamet. O otuz saniyede aklınıza gelenler bu kavramların yansıdığı anılardır.
Doğduğumuz günü hatırlasak keşke ya da ilk on iki ayımızı, bizim için akla sığmaz bir özenle, hayatını bize adamış annelerimizin o hallerini…
Maalesef hatırlayamıyoruz o dönemleri. Hatırlayamadığımız için annelerimizin o sözüyle devam edelim yazımıza: “Anne olunca anlarsın!”
Türk toplumunda da “annelik” kavramına yüce bir anlam atfedilmiştir. Anadolu’da kadına anne olmasıyla beraber bambaşka bir değer verilir. Türk toplumundaki annelik olgusu bakalım Türk ressamların resimlerine nasıl yansımış?
Farklı dönemlerden Türk ressamların resimlerini inceledik ve annelik kavramının resme yansımalarını, anne - çocuk ilişkisine Türk ressamların gözüyle baktık.
İstanbullu ressam Turgut Zaim’in resimlerinde anne temasına çok rastlanır. Zaim Batı’da
eğitim almasına rağmen resimlerinde Anadolu’ya çok yer verir. Hal böyle olunca anne ve çocuk öğesine sık sık
rastlamak çok da şaşırtıcı değil.
Biri henüz beşikte olmak üzere iki çocuğa sahip bu anne evinin dışında bir yerde çocuklarıyla beraber vakit
geçirmekte belki de eşini beklemektedir.
Turgut Zaim’in bir diğer resmi olan “ halı dokuyan kadınlar” resminde biri beşikte biri de
yeni yürüme çağlarında olan iki çocuğun Genç Anneleri ile olan hallerini resmeder. Kadınlar günlük işlerine
devam ederken çocuklarının da her daim yanı başında olduğunu gösterir. Annenin halı dokurken dizlerinde
yatan kedi ise Anadolu kadınındaki merhametin sadece çocuklarına karşı değil hayvanlara, canlılara da karşı
olduğu görülebilinir.
Neşe Erdok’un resmine baktığımızda aslında bir aile görüyoruz ancak burada sanki bahsetmemiz gereken bir
şeyler var gibi hissettik. Çocuklardan üçünün de annenin oturduğu koltuk üzerine konuşlandığını görebiliriz.
Anne birine kolunu sarmış, birini dizlerine yatırmış diğerini ise ayaklarının üzerinde taşımaktadır. Annenin
vücudundan çoktan ayrılmış olan bu çocuklar resimde bir şekilde anne ile bütünlük kurmuşlardır.
Resimlerindeki temel konu “insan” olan Aydın Ayan’ın gece vakti hamur açmakta olan bir
annenin yanı başında iki çocuğunun yer aldığı görülür.
Doğduğu ve büyüdüğü Orta Anadolu’yu hiç unutmayan Neşet Günal’ın duvar dibi tablosunda ayakları çıplak bir
annenin 3 çocuğu ile evinin kapısının önünde dinlendiği görülüyor. Günlük işlerinde yorulmuş kadın sanki
çocuklarını da alıp birkaç saatlik dinlenmeye çıkmış gibi. Diğer resminde ise henüz çocuğunu yeni emzirmiş
bir annenin yorgun yüzü karşımıza çıkıyor. Daha modern görünümlü bir anneyi resmettiği tablosunda gün
içerisinde annenin evi içerisinde çocuğuyla geçirdiği vakti gösteriyor.
Ressam olmaya İbrahim Çallı’yı gördükten sonra karar veren Eşref Üren’in bu resminde modern
görünümlü bir annenin son derece kendine benzeyen küçük kızını kucağına alıp bir resim çalışmasına model
olduklarını görüyoruz.
Üren’in Karadenizli Kadınlar tablosunda ise kucağına ve çok yakınına çocuklarını oturtan
Karadeniz sahilinden bir kadını resmettiğini görüyoruz.
Figüratif resmimizin önemli temsilcilerinden olan Mehmet Başbuğ’un "Anne ve Çocuk" resminde ise kız ve erkek
olmak üzere iki çocuğa sahip bir kadınının resmedildiğini görüyoruz. Küçük olan kız çocuğunun annenin
vücuduna sokuluşu ile yine anne ve çocuk arasındaki o yakın ilişkiyi bu resimde de görmek mümkün.
Genelde düşsel öğeleri resmine taşıyan Mehmet Uygun’un resminden gördüğümüz üzere yaratık olsun insan olsun
anne varlığı, çocuklarının ihtiyaçlarını gidermekle görevli bir varlık olarak karşımıza çıkıyor. Yaratık
gibi duran bu anne, acıkan çocuğunu emzirmeye hazırlanıyor.
İtalya hükümetinden aldığı burs ile Roma’da eğitim alan İsmail Altınok’un Anne ve Çocuk
resminde de yine son derece modern görünümlü bir annenin çocuklarını yanından ayırmadığını görebiliyoruz.
Nazım Hikmet ile tanışması sonrasında resim yeteneğini keşfeden ressam İbrahim Balaban’ın
Anne ve Çocuk resminde; buğday tarlasında çalışan kadının acıkan bebeğini emzirmek üzere işine ara verdiğini
görüyoruz.
Abidin Dino resminde ise yeni doğum yapmış bir anneyi gözler önüne serer. Genç anne yeni doğan bebeğini
sevgiyle koklamaktadır.
Son olarak Şeref Akdik’in 1935 yılında “Mektep’e Kayıt” isimli meşhur ve anlamlı tablosuna yer vermeden
edemedik; kızını okula kaydettiren annenin ve kızının mutluluğunu gözler önüne seren bu tablo, tarladan yeni gelmiş
daha üzerindeki yükü bile bir yere bırakmadan alıp kızını okula kayda getirmiş mutlu bir Anadolu annesinin yüzü
var.
Türk ressamların yapmış olduğu bu resimlere baktığımızda kendi kültürümüze yansıyan annelik öğesini daha iyi
görebiliyoruz. Türk ressamların ellerinden çıkan bu resimlerin ortak özelliği; anne tarafından dokuz ay karında
taşınan bebeğin, doğduktan sonra bir süre yine anne tarafından kucakta taşındığı daha sonra da büyüyene kadar
annenin yanından ayrılmayan, gündelik hayatı boyunca hep yanı başında yer alan, kuvvetli bir sevgi bağı ile
birbirine kenetlenmiş anne ve çocuğun resmedildiğini görebiliyoruz. Anne bir yaratık da olsa köylü de olsa kentli de
olsa çocuğunun her türlü ihtiyaçlarını kendi zamanından alıp karşılayan, sevgi dolu, merhametli ve fedakar bir
varlık olarak resmedilmiştir.
Mehmet Saygın
Bu güzel yazı için teşekkür ederim.